KARANLIK SULAR ( THE SERPENT’S TALE) , 1994
Türkiye | 35 mm , Renkli, 83’ | Türkçe;altyazılı
Yönetmen: Kutluğ Ataman
Oyuncular: Gönen Bozbey, Metin Uygun, Daniel Chace, Eric Pio, Haluk Kurdoğlu, Tülin Oral, Semiha Berksoy, Cevat Kurtuluş, Beste Çınarcı
İstanbul’un Türkler tarafından alınışı şu ya da bu biçimde birçok Yeşilçam filminin konusu olmuşsa da Aydın Arakon’un 1951 tarihli İstanbul’un Fethi bunlar arasında zamanın koşulları göz önüne alındığında en iddialı ve ilgi çekici olanı. Filmde birçok gerçek mekân görmek, mesela surların 50’lerdeki görüntüsüne, hatta Ayasofya’da çekilmiş hissi veren bir sahneye bile rastlamak mümkün.
İstanbul’la ilgili birçok film gibi,İstanbul’un Fethi de bir güvensizlik ve kuşku filmi aslında. Filmin baskın teması Çandarlı Halil Paşa’nın Bizanslılarla işbirliği yapıp yapmadığı sorusudur, dolayısıyla filmin kötü adamı da odur. “İçimizdeki hainler”e duyduğu kuşkunun yanı sıra, Konstantinopolis’te “Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi tercih eden” Bizanslıların Osmanlılara yaptığı yardımlara da fazlaca inanmak ister sanki bu film. Buna Osmanlılara gönül düşüren güzel Bizanslı kızları, iç gıcıklayıcı kırbaçlama sahnelerini, ahbap çavuş yiğitleri, tavernaları, “Paşa sen ne dersin?” diye kükreyen Fatih’i, Ulubatlı’yı, bazı sahnelerdeki ilgi çekici kukla kullanımını ve tabii yakın planda gemilerin karadan geçirilmesi sahnelerini ekleyin... Denebilir ki, İstanbul’un Fethi’nden, 1964 tarihli Gurbet Kuşları’nda Hüseyin Baradan’ın Haydarpaşa’dan İstanbul’a bakıp şehri ele geçirmeye ahdettiği ünlü sahneye ve ötesine kadar hâlâ aynı filmdeyiz. Dolayısıyla Şehr-i İstanbul’a fetihten günümüze tekrar tekrar talip ve sahip olanların şehirle ilişkilerindeki bir tedirginliğin ilk dile gelişi de bu filmde. İstanbul’un Fethi’ne mükemmel bir karşı-ses oluşturan Kutluğ Ataman’ın 1995 tarihli ilk uzun metrajı Karanlık Sular ise İstanbul tedirginliğiyle ilgili filmlerin en ilginçlerindendir. Bizanslılardan Amerikalı emlak simsarı casuslara, zehirli el yazmalarından Boğaz’ın sularını seyreden “melale aşina” vampirlere kadar İstanbul’un kat kat bir sürü İstanbul’dan oluştuğunu gösteren bir kara film/korku filmi/fantezi. Bu kadar eski bir şehri ele geçirmenin mümkün olmayacağına, gerçekte şehrin içinde yaşayanları ele geçirdiğine dair bir film. Zaman içinde farklı biçimlerde “kült” statüsü kazanmış ya da kazanmaya aday bu iki filmi yan yana seyretmek İstanbullu olan ya da olmayan her türlü seyirci için ilginç bir deneyim olacaktır.
Fatih Özgüven