İstanbul Modern, ilk kez koleksiyonunu Avrupa’da sergiliyor
İstanbul Modern, modern ve çağdaş sanat eserlerinden oluşan koleksiyonunu ilk kez Avrupa’nın en önemli sanat merkezlerinden biri olan Berlin’de sergiliyor.
Berlin-İstanbul 20. Yıl Kardeş Şehir etkinlikleri çerçevesinde planlanan "Next Wave" projesine davet alan İstanbul Modern, yenilenen koleksiyonunu 12 Kasım 2009 – 17 Ocak 2010 tarihleri arasında Berlin’in en önemli sanat mekânlarından biri olan Martin Gropius-Bau’da (www.gropiusbau.de) sergiliyor. "İstanbul Modern-Berlin" adlı sergi, İstanbul Modern’in kalıcı koleksiyon katından seçilen çalışmalardan oluşuyor.
Berlin’in önemli sanat kurumlarından olan Akademie der Künste ile işbirliğiyle gerçekleştirilen sergi sayesinde, ilk kez Türkiye’den modern ve çağdaş kimlikte bir müze koleksiyonu bir Avrupa başkentine taşındı.
Serginin açılışına Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Acet, Martin Gropius-Bau’nun Direktörü Gereon Sievernich ve Akademie der Künste’nin Müdürü Klaus Staeck de katıldılar. Büyükelçi Ahmet Acet, açılışta yaptığı konuşmada "Türkiye’nin toplumsal ve kültürel hayatının İstanbul Modern’den önce ve İstanbul Modern’den sonra olarak ikiye ayrıldığını" vurguladı. Martin Gropius-Bau’nun Direktörü Gereon Sievernich ise İstanbul Modern’in Berlin’de koleksiyonuyla Türkiye’nin çağdaş yüzünü temsil etmesinin öneminin altını çizdi.
Sergi, modernleşmenin ilk evreleri ile çağdaş sanatın en önemli temsilcilerini bir araya getiriyor. İbrahim Çallı’dan Sarkis’e, Zeki Kocamemi’den Hale Tenger’e, Nejat Melih Devrim’den Gülsün Karamustafa’ya kadar 59 sanatçının 66 eserinin yer aldığı sergi, yüzyıllık modern ve çağdaş sanatımızdan önemli bir kesiti açıklayıcı bilgiler eşliğinde gözler önüne seriyor.
Serginin küratörlüklerini İstanbul Modern Sanat Müzesi Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu ve Next Wave projesinin şef küratörü Çetin Güzelhan üstleniyor.
Sergi küratörü Levent Çalıkoğlu, sergi açılış konuşmasında İstanbul Modern’in beş yılda, modern ve çağdaş Türk sanatını büyük bir izleyici kitlesiyle buluşturduğunu ve Türkiye’de sanatın kamusal bir tartışma yaratabileceğini kanıtlayan bir müze olduğunu kanıtladığını belirterek, "Türkiye’nin 2000’li yıllardaki sanatsal, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel dönüşümünde söz sahibi oldu. Bir kurum olarak güvenilir, uluslararası bir partner olabileceğini ispatladı" dedi.
İstanbul Modern’in beş yıl önce açılırken, Türk sanatçılarını uluslararası ortamda tanıtma gibi sorumluluk almak istediğini anımsatan Levent Çalıkoğlu, bu davetle İstanbul Modern’in koleksiyonunu uluslararası platforma taşıdığını ifade etti. "İstanbul Modern-Berlin" sergisiyle, ilk kez bir müze koleksiyonunun Almanya’ya, başlangıç olarak da Berlin’e taşıdığını vurgulayan Levent Çalıkoğlu, İstanbul Modern’in kalıcı koleksiyonundan yapılan bir seçkiden oluşan serginin Türkiye’deki modern sanatın ilk örneklerinden bugüne katettiği gelişimi seçilmiş örneklerle aktarmaya çalıştığını söyledi: "Yaklaşık 100 yıllık bir zaman dilimini kronolojik bir akışla kimi zaman gruplar ve dönemler, kimi zaman da üsluplar ve karşıt yaklaşımlar ışığında sunan sergi, duvar metinleri ile birlikte bu zaman dilimini Berlinli izleyicilere tanıtmayı amaçlıyor. 59 sanatçının 66 eserini bir araya getiren sergi, bugüne değin Avrupa’da açılan en büyük modern ve çağdaş Türk sanatı sergisi olma özelliğine de sahip."
Çalıkoğlu, "İstanbul Modern-Berlin"in, tarihsel, politik, kültürel alanlarda köklü bağları bulunan iki ülke için aslında geç kalmış bir sergi olarak değerlendirilebileceğini ancak bu boyutta bir sergi içeriğiyle her iki kültürün birbirine biraz daha yakınlaşıp, yepyeni alışverişlere kapılarını açacağını vurguladı. İstanbul Modern’in Akademie der Künste ile başlattığı işbirliğini sürdürmeyi dilediğini belirten Çalıkoğlu, bu bağlamda 20. Yüzyıl Alman sanatının örneklerinden oluşan benzer bir sergiye ev sahipliği yapma önerisinde bulundu.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in, bugün ülkemizde üretilen sanatın küresel dünyada evrensel bir anlam taşıdığını göstermek ve İstanbul’un uluslararası kimliğine vurgu yapan zengin bir birikimi yansıtmak gibi çok önemli bir misyonu üstlendiğini belirterek, "Beş yıl boyunca Türk sanatının çağdaş sanat ortamıyla ilişkisinin güçlendirilmesi bakımından çok önemli sergiler düzenledik, kurumsal bağlar kurduk, dünya sanatıyla Türk sanatı arasında yaratıcı alışverişi sağlayacak, yerel yaratıcılığı besleyecek ve etkileyecek bir platform oluşturduğumuza inanıyoruz. Sanatsal üretim ve birikimimizi uluslararası boyutlarda paylaşma ve kültürel kimliğimizi dünyaya daha yakından tanıtmak amacıyla, sadece sergilemekle yetinmeyerek ürettiğimiz sergilerimizi yurtdışında çeşitli ülkelere de taşıyoruz" dedi.
Bu yıl da önce Kore’de daha sonra Berlin’de, modern ve çağdaş yapıtlardan oluşan, yenilenen ve gelişen koleksiyonu sergilediklerini söyleyen Eczacıbaşı, "İstanbul Modern-Berlin" sergisi, bugüne dek Avrupa’da açılan en büyük modern ve çağdaş Türk sanatı sergisini olma özelliğini taşıyor" görüşünü dile getirdi.
Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in beş yıl boyunca uluslararası kimliğimizi yansıtan, farklı sergilerini Avusturya, İngiltere, İrlanda, Yunanistan, Almanya ve Fransa’ya taşıdığını da anımsattı: "Yurtdışında çeşitli müzeler, sanat kuruluşları ve koleksiyonlarla işbirlikleri oluşturarak, değişik sergilerle görsel sanatlar alanındaki zenginliğimizi uluslararası sanat ortamıyla paylaşıyoruz."
100 YILLIK ZAMAN DİLİMİNDE 59 SANATÇININ 66 YAPITI
Sergi, İstanbul Modern’in kalıcı koleksiyonundan yapılan seçkiyle Martin-Gropius-Bau’nun tarihî mekânları için yeniden tasarlandı. Yaklaşık 100 yıllık bir zaman dilimini kronolojik bir akışla kimi zaman gruplar ve dönemler, kimi zaman da üsluplar ve karşıt yaklaşımlar ışığında sunan sergi, duvar metinleri ile birlikte bu zaman dilimini Berlinli izleyicilere tanıtmayı amaçlıyor.
Serginin ilk odası, Alman Kültür Tarihçisi Aby Warburg’un bellek teorisini tartışıyor. Siyah bir kübün üzerinde izlenebilecek olan sayısız fotoğraf karesi, her iki ülkenin kültürel mirasını ve bu mirasın birbirleri ile etkileşimlerini düşündürüyor. Ortak imgelerin her iki kültürün tarihsel mirasında nasıl yer değiştirdiğini gösteren bu çalışma sergi için özel olarak tasarlandı.
İkinci odada İbrahim Çallı, Nazmi Ziya, Feyhaman Duran gibi İzlenimci Kuşak sanatçıları ile onların öğrencisi olan Müstakiller ve D Grubu sanatçılarını bir araya getiriyor. Zeki Kocamemi ve Ali Avni Çelebi’nin Münih Hans Hoffman Atölyesi’nde edindikleri kübik-konstrüktivist anlayışın izlerini görünür kılan bu oda, 1950’li yıllara kadar modern sanatın doğum izlerine yer veriyor.
Üçüncü oda, Nejad Melih Devrim, Fahrelnissa Zeid, Selim Turan gibi Paris Okulu içerisinde yer alan sanatçılar ile 1950’li yıllarda İstanbul sanat ortamına soyut sanatı sunan Adnan Çoker, Ferruh Başağa gibi isimleri karşılaştırıyor. Bu çalışmalarda Anadolu kültüründeki motifsel duyarlılık, kaligrafi sanatındaki jestüel ifade, yerel zanaat örneklerindeki renkçi süslemecilik, vitray geleneğindeki incelikli işçilikten etkiler görülebilir.
Dördüncü oda, 1960’ların Toplumsal Gerçekçi ressamları ile kişisel bir üslup arayışıyla figür ve peyzaja yönelen ve Paris sanat ortamında üretimde bulunan sanatçıları bir arada sunuyor. Neşet Günal, Nuri İyem, Nedim Günsür’ün karşısında Avni Arbaş ve Adnan Varınca’nın eserleri yer alıyor.
Beşinci odada 1970’li yıllarda kendilerine özgü bir tarz geliştiren dört sanatçıya yer verildi. Burhan Doğançay, soyutlama ağırlıklı resimlerinde geçmişi bugünün popüler kültür diliyle buluşturuyor. Erol Akyavaş, İslam Estetiğine mistik bir yaklaşım sergiliyor. Özdemir Altan, dil ve imgenin anlamlarını sorguluyor. Ömer Uluç, kendine özgü bir figür anlayışı ile modern imgenin anlamlarını araştırıyor.
Altıncı odada 1970’li yıllardan başlayarak figüratif ve anlatımcı bir tarz geliştiren sanatçılar yer alıyor. Mehmet Güleryüz, Komet, Balkan Naci İslimyeli bireyin iç dünyasına yöneliyor. Ergin İnan, bireyin varoluşu ile inanç sistemleri arasındaki konumunu sorguluyor. Yusuf Taktak, anıtsal bir formla soyutlamalara girişiyor. Bedri Baykam, sanatçının 20. Yüzyıl’daki pozisyonunu sorguluyor. İsmet Doğan ise geçmiş ve şimdiki zamanı birbirine bağlayan kolajlar gerçekleştiriyor.
Yedinci odada 1980’lerden itibaren farklı konu ve anlatımlara odaklanmış sanatçılar var. Nil Yalter, göbek dansı eşliğinde vücuduna feminist bir manifesto yazıyor. İnci Eviner, gövde ve kadın bedeni üzerine yoğunlaşıyor. Mustafa Pancar, 1980 sonrasının değişen kent görünümlerine ve inşaat faaliyetlerine yer veriyor. Bubi, kumaşlarla armalar, soyutlamalar gerçekleştiriyor. Canan Tolon, mimari kökenli soyutlamalar boyuyor. Haluk Akakçe, sanatın doğuş mitini animasyon bir videoya dönüştürüyor. İrfan Önürmen, tül malzeme kullanarak figüratif kompozisyonlar kurguluyor.
Sekizinci odada ise Sarkis ile Ramazan Bayrakoğlu’nun çalışmaları var. Sarkis, imzasız anonim kadın figürü resimlerine neonlarla müdahale ediyor. Tarihte kaybolanı bugüne taşıyor. Ramazan Bayrakoğlu ise sinema filmlerinde yan rollerde oynayan, sadece kısa süreliğine ekrana gelen kadın figürlerini görünür kılıyor.
Dokuzuncu odada iki önemli video çalışması sergileniyor. Şener Özmen ve Erkan Özgen’in videosu günümüz sanatçısının ironik yolculuğunu anlatıyor. Cervantes’in Don Kişot ve Sanço Panza kahramanları olarak iki sanatçının Diyarbakır dağlarındaki seyahatini izliyoruz. Tate Modern’e giden yolu bulmaya çalışan sanatçılar sanatın merkezlerine ulaşmanın zorluğunu görünür kılmaya çalışıyor. Hale Tenger ise 1986 yılında 1. Manifesta’da sergilediği işiyle Avrupa-Türkiye sınır ve kültür farklılıklarına ilişkin bir deneyimini aktarıyor. Bir sanatçı ve birey olarak yaşadığı vize ve kültür sorunlarına 1990’lı yıllardan bir cevap bu. Bu sorun şüphesiz bugün de geçerliliğini koruyor.
Son odada ise Ayşe Erkmen’in zıplayan mayınları var. MTV klip ve animasyon dili ile sorunlu ülkelerin kara mayınlarını sorunsallaştıran bu çalışma davetkâr bir görsellik ile tehlikeyi buluşturuyor. Taner Ceylan’ın resminde hem kadın hem de erkek olarak bir figür yer alıyor. Leyla Gediz, "Cenevre Oteli" ile mekân ve bellek sorununu bir araya getiriyor. Pınar Yolaçan, sakatatlardan hazırladığı kıyafetleri kadınlara giydirerek, moda ve kimlik sorununa işaret ediyor. Gülsün Karamustafa ise İstanbul’un en önemli meydanlarından biri olan Taksim Meydanı ile kişisel ve toplumsal bellek arasındaki ilişkiye işaret ediyor. Sanatçı, meydanın tarihi ile kişilerin tarihinin nasıl örtüştüğünü kurgu ve gerçek karışımı görüntülerle işliyor.
SERGİDE YER ALAN SANATÇILAR VE YAPITLARI
Haluk Akakçe, 1970; "Sanatın Doğuşu"
Erol Akyavaş, 1932–1999; "Kalenin Düşüşü"
Özdemir Altan, 1931; "Köpek Gezdirme Alanları Yaygınlaştırma Projesi"
Avni Arbaş, 1919–2003; "Paris Anbervilier"
Hale Asaf, 1905/1906–1938; "Natürmort"
Bedri Baykam, 1957; "Bir Haremim Olsun İsterdim"
Ramazan Bayrakoğlu, 1966; "Alexandra Maria Lara’nın Portresi"
Aliye Berger, 1903–1974; "Oda", "Brahms Çalışması/Carl Berger Portresi", "Mutfak Işığı", "Carl Berger"
Nurullah Berk, 1906–1982; "Uyuyan Güzel"
Sabri Berkel, 1907–1993; "Soyut Kompozisyon"
Semiha Berksoy, 1910–2004; "İsimsiz", "Zümrüdüanka Portre"
Ferruh Başağa, 1914; "Mavi Soyut"
Bubi, 1956; "Kafes"
Cihat Burak, 1915–1994; "O Diyar ki Onda Acayiplikler Olur (Paris Peyzajı)"
İbrahim Çallı, 1882–1960; "Plajda Kadınlar"
Ali Avni Çelebi, 1904–1933; "Balıkçılar"
Taner Ceylan, 1967; "Beyaz Fonda Alp"
Adnan Çoker, 1927; "Retrospektif II"
Cevat Dereli, 1900–1989; "Tarla Dönüşü"
Nejad Melih Devrim, 1923–1995; "Soyut Kompozisyon"
İsmet Doğan, 1957; "Yazı ve Beden Serisi’nden (Diptik)"
Burhan Doğançay, 1929; "Muhteşem Çağ"
Feyhaman Duran, 1886–1970; "Karpuzlu Natürmort"
Ayşe Erkmen, 1949; "PFM-1 ve Diğerleri", "Mayınlar" serisinden
İnci Eviner, 1956; "Korkma Sana Bir Şey Olmaz!"
Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1911–1975; "Han Kahvesi"
Leyla Gediz, 1974; "Cenevre Oteli"
Hamit Görele, 1894–1981; "Orman Perisi"
Mehmet Güleryüz, 1938; "Dile Düşmüş"
Neşet Günal, 1923–2002; "Toprak Adam"
Nedim Günsür, 1924–1994; "Madenci"
Nazmi Ziya Güran, 1881–1937; "Kırık Çam"
Mustafa Horasan, 1965; "İsimsiz"
Ergin İnan, 1943; "İnsan III"
Balkan Naci İslimyeli, 1947; "Deli Gömleği"
İsmet Doğan, 1957
Nuri İyem, 1915–2005; "Köylü Kadınlar"
Zeki Faik Izer, 1905–1988; "Kompozisyon"
Gülsün Karamustafa, 1946; "Meydanın Belleği"
Zeki Kocamemi, 1900–1959; "Çıplak"
Komet, 1941; "İsimsiz"
Temür Köran, 1960; "İsimsiz"
İrfan Önürmen, 1958; "Odada"
Erkan Özgen ve Şener Özmen, 1971; "Tate Modern Yolu"
Hikmet Onat, 1882–1977; "Toygartepe’de Sabah"
Ahmet Oran, 1957; "Asmalımescit"
Mübin Orhon, 1924–1981; "İsimsiz"
Mustafa Pancar, 1964; "Hafriyat"
Orhan Peker, 1926–1978; "Balıkçı Çocuk ve Kediler"
Sarkis, 1938; "İmzalı Anonim III, İmzalı Anonim VII"
Yusuf Taktak, 1951; "Kış, Bahar, Yaz"
Hale Tenger, 1960; "Kesit"
Cemal Tollu, 1899–1968; "Yağlı Güreş"
Canan Tolon, 1955; "Arıza I"
Selim Turan, 1915–1994; "Soyut"
Ömer Uluç, 1931; "3 Erkek, 4 Kadın, Ziyaretçiler"
Adnan Varınca, 1918; "Çin Porselenli, Peyzajlı Natürmort, Evimizin İçi Tuzla"
Nil Yalter, 1938; "Başsız Kadın ya da Göbek Dansı"
Pınar Yolaçan, 1981; "İsimsiz"
Fahrelnissa Zeid, 1901–1991; "Triton Ahtapotu"